26 Şubat 2009 Perşembe

Paris'de Kış...

Paris aşıklar şehri.. Paris romantizmin başkenti...



Paris’e gitmeden önce bu şehirden bu kadar fazla etkilenebileceğimi tahmin etmiyordum, ama sanki bir rüya yaşadım ve hiç dönmek istemedim. Paris’i kendimce doya doya yaşadım, sanırım herhangi bir tur şirketi ile gitsem bu kadar dolaşamazdım, bu kadar keyif almazdım ve bu kadar nefis lezzetler tadamazdım. Diğer Avrupa şehirlerinde de yaptığım gibi yine kısa bir ön araştırma ile Paris’e gittim. Bu araştırmam da bana öncelikle Google Earth yardımcı oldu, daha sonra ise Dost Yayınevinin hazırladığı Paris isimli kitap rehberlik yaptı. Sonrasında ise
www.booking.com aracılığı ile otelimi ayarladım.



Otelimi seçerken dikkat ettiğin en önemli etken uygun ve merkezi bir lokasyonda olması ve herhangi bir metro durağına yakın olmasaydı. Yine bu konuda bana Google Earth faydalı oldu. Tüm gün dışarda olacağım için ve sadece yatmak için oteli kullanacağımdan benim için 2* yada 3* otel yeterliydi ama Paris hakikaten çok pahalı bir şehirdi. Yani daha önce gezdiğim avrupa şehirleri olan Londra, Roma, Floransa, Venedik, Barcelona, Münih yada Atina ile kıyasladığımda.. Dolayısıyla bu şehirde 2* otel seçmek zorunda kaldım. Sezon dışında 2* otel fiyatları tek kişilik odada 60 euro- 90 euro arasında değişirken 3* otellerde ise 100 euro-140 euro arasında idi. Tabiki bu bahsettiğim rakamlar merkezi oteller için geçerlidir. Yoksa günlüğü 40-50 euro’ya da otel bulanabilir.


Paris 14 bölgeden oluşan oldukça büyük bir şehirdir. Bana göre Paris’de kalabilecek en iyi bölge Quertier Latin Bölgesidir. Seine Nehri ile Jardins Du Luxembourg arasında uzanan ve nehir kenarında kalan bu bölge eski bir semtdir. Kitapçılar, kafeler, sinemalar ve caz kulüpleri ile ünlüdür. Aynı zamanda Paris’in hatta Fransa’nın en büyük üniversitesi Sorbonne Üniversiteside bu bölgededir.


Benim bu bölgede otel seçmemdeki en önemli etken Notre-Dame katedraline yakın olmasaydı. Benim için farklı bir anlamı vardır Notre Dame’ın…Yürüyerek 5-6 dakikada Seine nehrine ve Norte-Dame’a ulaşabiliyordum. Sonuç da benim tercihim bu bölge oldu ama diğer güzel bölgeler olan St-Germain-Des-Pres ile Champ-Elysees’de de kalınabilir.


Paris’de görmeniz gereken yerlere gelince, Paris’i Paris yapan Eiffel Kulesi başda gelmektedir sanırım. Mutlaka ama mutlaka en yüksek noktasına kadar çıkın ve tüm Paris’i yukarıdan izleyin. Ancak Eiffel Kulesini izlemek istiyorsanız ya Trocadero’dan bakmanız yada Arc de Triomphe’ın en üstüne çıkıp izlemeniz en güzelidir.


Champ-Elysees caddesini dolaşıp alış veriş yapmanızı yada burada güzel bir cafede oturup kahve içmenizi söylememe gerek bile yok sanırım.


Diğer görkemli bölge ise La Defense. Burası Paris’in tarihi dokusuna özellikle ters düşmek üzere şehri karşıdan görebilen bir bölgede yapılmış bir iş merkezidir.İsmi üzerinde La Defense.. Şirketler, oteller ve alışveriş merkezlerinden oluşan bir kompleks ama öyle bir kompleks ki görmeniz şart bir yer. La Defense’in yolu Louvre Müzesinden başlar, Concorde Meydanından geçer, Champ-Elysees caddesi boyunca devam eder ve Arc de Triomphe ile bütünleşerek Charles De Gaulle caddesi ile tamamlanır.

Eğer müze gezmekden hoşlanıyorsunuz mutlaka Louvre Müzesini görmeniz gerekir. Ben Floransa’daki Ufizzi Müzesinden sonra başka hiç bir müzeden etkilenmem diyordum ki Louvre bambaşkaydı. Bu kadar mı muhteşem eserlere sahip olabilirdi, tek kelime ile inanılmazdı. Eğer bu müzenin her bir odasını, her bir eserini görmek isterseniz bu müzeye 1.5 gün ayırmanız gerekir. Ben daha önceden ne görmek istediğime karar verip 4-5 saat de bu müzeyi bitirdim. Diğer önemli müzeleri ise;
Musee d’Orsay,
Musee Rodin,
Musee Picasso,
Centre Pompidou .






Görmeniz gereken ünlü katedrallerin başında Notre-Dame gelmektedir. Çok ama çok etkileyici bir yer. Sanırım bu etkinin altında Victor Hugo’nun yazdığı romanın etkisi büyük.


Diğer yerler ise;
Sacre Coeur ( Parisin en yüksek tepesinde yer alan muhteşem bir yapı ),
Pantheon ( Benim kaldığım bölge de olan inanılmaz bir katedral. Katedralin altındaki kriptada Voltaire, Victor Hugo, Marie and Pierre Curie, J-J Rousseau, Emilie Zola’nın mezarları var.),
Dome ( Napolyon’un mezarı var ),
St.Severin ,
St. Chapelle ( Paris’in ilk kiliselerinden biridir ve vitrayları ile ünlüdür),
St.Sulphice ( Da Vincinin şifresini okuyanlar bu kiliseyi çok net hatırlar ),
La Madeleine.








Görmeniz gereken diğer yerler ise ;
Grand Palace,
Petit Palace,


Elysees Palace ( Sarkozy ve eşi Carla Bruni burada yaşıyorlar ),
Conciergerie ( Paris’in eski hapishanesi, şimdilerde ise müze, Marie Antoinette giyotine gitmeden önce burada tutulmuş, kaldığı hücreyi ziyaret edebiliyorsunuz ),


Opera binası,



La Fayette alışveriş merkezi ( Mutlaka Operanın karşısındaki görmenizi öneririm),
Moulin Rouge,


Montparnesse Binası ( Fransa’nın en yüksek binası, Avrupa’nın ise en yüksek 2. binası, 56.katındaki barda bir içki içmenizi şiddetle tavsiye ederim ).
Tadmanız gereken lezzetlerin başında ünlü antrikot restaurantları geliyor.. En ünlüsü ise “Le Relais de Venise” süper bir tat.. çok özel sosu ve patates kızartması ile birlikte servis ediliyor. Diğer ünlü antrikot restaurantı ise “Le Relais de l’Entrecote”...


Ayrıca Paris’e gidip de sakın Leon de Bruxelles’e uğramadan dönmeyin, muhteşem değişik tatlarda midyeleri ile ünlüdür. Ve ve ve macaron’ları mutlaka ama mutlaka tadın.. Aromalı yada meyveli acıbadem kurabiyeleri. En iyileri de Laduree’de satılıyor.
Kısacası Paris sanatsal yapısıyla, muhteşem eserleri ile, harika yemekleri ve şarapları ile en önemliside romantizmiyle herkesin görmesi gereken dünyanın en güzel şehri bence...






1 yorum: